2 Ağustos 2016 Salı

sen.

sen neyi kırdın..

sen hiçbir şey kırmadın..
benim tüm organlarım zaten yıllar önce kırıldı
ve benim tüm organlarım kendi ellerimle onarıldı
insan her şeyi kendi kendine yapıyor ..

başka bir şey oldu sevgilim.

ben seni tüm kötülüğünle
ben seni tüm iyiliğimle
aldım içime
oysa
sen ki akreplerin en zehirsizi
ben ki en hızlı koşan yelkovan
tüm dünyaya tur bindirdim de bir seni tutamadım

en fazla promil miktarın kadar sevdin beni
oysa ben seni
aynen senin de bildiğin üzere
o yaşımda ve bu yaşımda, sabahın köründe bile istedim..

peki sen ne yaptın

hiçbir şey yapmadın
öylece bir duvar gibi durdun karşımda
bir sen varsın dedin
sahiplendim dedin
gitmeyeyim istedin
geleyim istedin
ben zaten bir tek sana gelirdim
ve sen bunu hep bilirdin

nedir peki kaybolan

benim şimdi kaybolan
bir de hani buluştuk ya Beşiktaş'ta
hani değdik ya
hani dokunma ihtimali var ya
hani çok iyi bildiğimiz
ne olurdu diye hep düşündüğün
öfkeyle karışmış tutkuyla yapışmış kuvvetli bir zamk gibi
öyle değişik ama durmadan aklına gelen
işte ondan oldun

sensin şimdi kaybolan
bir de hani az da olsa güldürdüğüm yüzün
hani o "ya hayat güzel olursa" dediğin
hani mutlu olma ihtimalin
hani öyle çok da yormadan kendini, bir kadına sahip olma ihtimali
onunla eğlenme onunla uyanma ihtimali
masalsı, hadi anlayacağın gibi söyleyeyim:
film gibi..
sonunu düşünmeden yaşayacağın, kendin kalacağın
hep istediğin gibi..
hiç olmadığın gibi..

dile kolay be canım, sekiz yıl aklımda sakladım ben seni
cümlelere şarkılara sardım da yine acıtmadım.
ve hatta en kıymetli yerimde;
enginde.

bir insan bir insanı kırabilir
bir insan sevdiğini de kırabilir
çok kırdığım adam var arkamda benim
iyi bilirim
ama bir insanın diğerini bilerek ve isteyerek
taammüden yani
bir
iki
üç
dört ve daha fazla kez kırması var ya;
işte tam o noktada duruyor insan

insan duruyor

ben duruyorum
seviyorum demiş olmanın
dahası gerçekten seviyor olmanın
ve o yüzden "yapma böyle" demiş olmanın verdiği huzurla
vicdanımın yattığı derin uykuda
elinden geleni yapmış olmanın
aramanın, sormanın, değer vermenin o tuhaf rahatlamasıyla
ve maalesef anlamış olmanın - çok da acı gelse - vermiş olduğu aydınlanmayla..
vesaire vesaire..

dibinin notu 1: tarafından ikinci kez kuşatıldım... eh be Merzifonlu Kara Mustafa Paşa! fena batırdın.
dibinin notu 2: en güzeli denizde ağlamak.... tuzu tuza karıştırmak.

30 Temmuz 2016 Cumartesi

Market Şiiri (msi)

Şiir sevmem.. 
Aynı şeyi senin için söyleyemem.


Domatesler ile patlıcanların arasındaydım... Saat 12.46 imiş, sonradan baktım
Hava sıcak olmalı; Temmuz ne de olsa...
Zaten sen her şeyi Temmuz'da yaparsın,
Şaşırmadım.

İnsanlar vardı etrafımda... Domates ve diğerlerinin arasında...
Saatine bakanlar vardı benden farklı olarak.
Sen onlarca mesajı ard arda yollarken bana,
Anonslar yapılıyordu reyonlarda.. ( bu kafiye çok tatlı oldu, evet )

Sen gitmek üzereydin.
Sen bir Temmuz'u daha benim takvimimden silmek üzereydin.

Bir insan bir domatesi elinde en fazla ne kadar tutarsa o kadar tuttum.
Bir insan birçok insan arasında ne kadar sessiz kalabilirse o kadar kısıldım..
Aldığım ne varsa bıraktım... domateslerden hızla uzaklaştım
Ama aynı şeyi sana yapamadım.







17 Temmuz 2016 Pazar

joe, ah joe..

Bu benzerlik bana sezon sezon bıçaklanan insan seyrettirmiş olabilir... Galiba... Evet...


16 Temmuz 2016 Cumartesi

özlü söz

insanların hayata ve diğer insanlara yeterince uzun baktığında olayları doğru çözümleyebildiğini görüyorum.. ve sanıyorum bunu sadece ben görmüyorum.. bunu sen ve siz de görüyorsunuz.. içini gördüğünüz şeyleri yaşamak ya da yaşamamak tercihi ise zekadan biraz farklı bir şey ile açıklanabiliyor..

defalarca duyduğun şeyler var.. muhtemelen defalarca duyduğun için doğru olmaları bekleniyor..

1. dünyaya bir kez geliyorsun.. yaşa... ( tamam farkındayım, nerdeyse 40 oldum... iyi de o da dünyaya bir kez geliyor... bunu düşünmesi gereken sadece ben miyim )
2. insanlar değişmez.. bir şeyi bir kez yapan yine yapar.. ( gerçekten mi.. yani bununla ilgili henüz doğrulayabildiğim bir yargım yok.. akıllanmak var, keşke var, özlem var, .. eh adamın da bir beyni var... )
3. can çıkar huy çıkmaz.. ( bu üstekinin "rephrase" hali, o yüzden tekrarlamayacağım )
4. insan dünyada hep diğer yarısnı arar.. bir tek insan ancak sana gerçekten kendini iyi hissettirir, bir kez aşık olunur... ( peki, ya sonra? bulununca? )

Uzar gider liste... ama gitmesin. .dursun.

Çünkü...

Kalp içinde biraz kemik olan bir organ olsaydı, belki kırıldığında kendi kendine bıraksan da kaynardı...

13 Temmuz 2016 Çarşamba

ve diğer bölümler..

ne hoş değil mi, parça pinçik edilmiş, zaman içinde didikleniş yazılar... ama o kadar da hoş değil o şekil insanlar..

Bölüm 2: En başı..

Elbette bunları yaşamış olmamın da bir sebebi var… Onu da ilk yazdıklarımda buldum.. Unuttuğumdan değil, eksik ifade etme korkusundan.. Çok da uzatmadan:

3 Haziran 2008

………………..topladım çıkardım hatta çarptım bile.. hiçbir duygu onunkinin yanına yaklaşamadı.. hiç bir yüz onunkinin yanına yanaşamadı.. elinin tersiyle itti kim var kim yoksa.. öyle bir kapladı ki boşluklarımı - fill in the blanks hesabı - ya giderse diye düşünüyor insan.. durduğu yerde saçmalıyor.. en küçük bi lafından alınıyor.. onu kırmaktan deli gibi korkuyor.. ……. içine yayılmış bu engini çıkarıp yanına koymak istiyor geceleri uyurken.. bakıyor.. bakıyor.. bakıyor..

……..

öyle çok şey öyle çok duygu var ki yazacak.. kelimelerim tükenmezdi.. kalemlerimden beter.. bırak sayfalarına yazayım doya doya.. bitireyim tüm defterlerini.. ……….sen iyi ol.. sen hep iyi ol.. artık kötü bir şey olmasın benim kalbimin röntgenlerinde.. sen engin ol bende... kalp yetmez, ruh kesmez.. sen kanıma karış benim.. dolan dur bedenimde.. derste, evde, süt içerken, koşarken.. gel yanımda...

ve sonra..
sonrasını bilemem ki.. sonrasını düşünemem ki.. "gün"dür getirecektir eninde sonunda.. göreceğim vardır yaşayacağım da.. bugünümü doldurduğun gibi yarınımı da doldur.. yarınımı taşır hatta.. mutsuzluk da beklerim varsa yolda.. canın sağ olur.. nolur ki başka.. adını hatırlayamadığın tüm şarkılar benim, unuttuğum ne var ne yoksa enginde değil mi ne de olsa..

böyle yazarken yazarken duracak gibiyim şimdi... içim duracak gibi.. içim durduğunda söyleyin dünya da dursun olur mu.. kaçıracak bir an'ım olmasın diye..

anlaşılıyorum di mi..

dibinin notu: bir süre yazmayacağım sanırım..

Gazeteyi bile tersten başlarım okumaya, dolayısıyla bu kronolojik terslik sorun olmamıştır umuyorum..

Bölüm 3: Present Tense..

Ne var ne yoksa, ne kadar da çok zaman geçti üstünden… Çok da değişmedim ben, biraz daha az konuşuyor olmak ya da mutsuz olmamayı mutluluk saymak dışında.. Ölmediğimiz müddetçe yaşıyoruz sonuçta.. 31 idim.. 32 oldum… ben de herkes gibi “bir bir” artarken 39’u az geçe yeniden çıktın karşıma, bilinç altının senden habersiz attığı bir mesajla… Yazdığın 5-6 satırdan ya da konuştuğun 15 dakikadan mutsuzluğunu ya da bıkkınlığını anlamak zor değil.. İnsan su misali konulduğu kabın şeklini almıyor ne de olsa, sana da olmamışsa tuhaf değil.. 

Beni sorarsan, tüm hesaplaşmalarımı sen olmadan bitirebildim.. telefondaki ses bana yıllar önce 
“size aşık mıydı” dediğinde ışıklar sönmüştü… 
“bilmiyorum, ona sorun.. değildi herhalde.” 

Şimdiyi sorarsan, ben sana asla zarar vermem, sen de zararı verdin zaten.. bir insanın kötü yüzünü gördüğünde sonrasında karşında hep yalın, hep çıplak.. hep sadece saf “kendi” olarak kalabiliyor… zarar geçmiş gitmiş bir kere..

Söyleyeceğin bir şey var mı dersen.. sabaha kadar konuşabilirim seninle… 
Sabah kadar yazmaya ise gerek yok.. bu yazı bitmek üzere..

Bölüm 4: Sorular.

17 Mayıs 2016 

Peki ya annen.. ablan ve yeğenin iyiler mi..
Peynir hala arkadaşın mı..
Yaptığın yumurtalar hala mı kötü oluyor…
Kaç yıl oldu “once” soundtrack dinlemeyeli..
Keith Jarrett konserine gittin mi…
Doğum gününde bayraklar yarıya iniyor diye üzülen çocuk yaşıyor mu içinde?


Mutluluklar seninle olsun, her ne istiyorsan hayatın onunla dolsun..

11 Temmuz 2016 Pazartesi

söz uçmaz ... yazı daha da "hiç" uçmaz ise...

Zaman içinde biriktirdiklerimi ancak zaman içinde gidip gelerek anlatabilirim sana.. Ara sıra “paragrafta anlam” sorunu yaşarsın belki, onu da mazur görürsün, bilirim…

Bölüm 1: Çok Sonrası..

12 Mayıs 2010 

tahammül denen şey gençliğe dair...
başkasının elleri kırılsın;
insan olsa olsa kendi hayatında muktedir...
insan yapabilirse bir kendi duygusuna sahip,....
………………..

oysa şimdi...
bendeki tüm "eleman"lar "etkili"....
tüm müdahiller beni tanıyor.....
hiçbir cümlem devrilmiyor, anlatımlarda hiçbir bozukluk yok….
ne zaman ki dünyayı olduğu gibi kabullendim, rahata erdim.

dibinin notu: bir tek engin kalmıştı "yutan eleman"... meğerse onu unutmaya gerek yokmuş... o zaten hep orda dururmuş... bazen gelecekmiş aklıma, kaçarı yok; midemi ağrıtıp gidecekmiş tekrardan... bir tek babam vardı "sonlu" eleman.... onu da gökyüzünde aslında bizi izliyor yalanıyla rahatsız etmeye gerek yokmuş.. toprağından çiçek olup çıkmış çoktan.... ara ara taşındaki adına bakıp bilmediğin duaları hatırlamaya çalışmak yerine toprağına dokunmak yetermiş.... "babasının kızı" olmak koca bir kitaba bedelmiş..... dibinin notu 2: eti cinlerimi, rakımı, suyumu, sudaki buzumu, kargamı, kargamı kolumda taşımayı, 0.7 mm.lik hayallerimi, onların çatır çutur kırılmasını, onları kırmayı, beşiktaşı, sabahı, şehirlerimi, noktalı virgülleri, noktalı virgüllerde duraksamayı ama durmamayı, azaltarak çoğalmayı, pırasayı, onu, onları seviyorum.... belki seni de seviyorum, belli mi olur.....dibinin notu 3: düş düşebildiğin kadar, nasılsa lasonil var........

Uzun sürdü.. Neden diye sorman kadar komik değil senden sonrası.. Ayrıntıya girmeye gerek yok; bir kabullenişle biten ve pek de uzun sürmeyen bir öyküden ibaret olsa da, sana yazdığım birçok şeyin dışında en gerçek ve en son gelebildiğim nokta budur.. Dediğim gibi yıllarca boğuştum olmayan bir senle.. Bir müddet nefret edilmesi gerekir dedim, bir süre de üzüntüsü gitti.. en çok “unutulur” tavsiyesini aldım.. Bir de baktım bir tek kendimi kandırmışım.. Hiçbir şey unutmadan, hatırlıyor olmanın yüküne katlanarak devam etmek lazımmış.. Yaptım mı.. sanırım yaptım… 

22 Mart 2009

bazı paragraflar son bulmuyor..
bazı paragrafların sonu olmuyor...
bazı adamlar o paragraflara benziyor... bazı adamlar bir giriyor içine, bir hapsoluyor derinin altında derinlerine, üstünün çizileceğini bile bile, kırmızı kalemlerden tiksinsen de, o bazı adamlar, o adam gidene kadar seninle...
o paragraf yarım kalmaya mahkum da olsa.. bu geceki gibi ağlatsa da, o geceki gibi güldürse de.. gidene kadar seninle diyorum işte....
daha önce de yazdığım üzere..
toplamanın sıfırı, çarpmanın biriyim.. belki de etkisiz elemanın biriyim.....
ya cümlesin ya paragraf içimde.. düşünmedim.. düşünmek gelmez işime... sen anlamayacak olduktan sonra da zaten ne kadar kelime varsa hepsi girer döner kendime...
virgül…………………

Ve ben içimde tüm bunlar olurken kendimi deniz kenarında küçük bir kasabada rehabilite etmekteydim. Senin görmediğin büyük bir karga dövmesi var sol kolumun içinde; çok dertleştim kendisiyle… Dünyanın pek de tahmin etmeyeceğin köşelerinde çınlattım kulağını; haberin olmadı… Akdeniz’in bir ucundan öbür ucunda görünen Fas’a bakarken, kocaman ve bomboş bir sahilde bir karton sangria eşliğinde “morcheeba” dinlerken ya da Tallinn’de yağmurlu bir Kasım akşamında bir tarafında “The Times We Had” yazan bir duvarda oturup resmine bakarken ben kaç kere söyledim şarkını da ruhun duymadı…

Ve sonra devam etti yoluna yelkovan..

19 Kasım 2008

değecek gibi bir "değer"
duracak gibi bir "durak"
duyacak kadar "kulak"

………..

kendim için..


don't it make you smile diyor fonda pearl jam....
merak nedeni ya da edeni olur ise...

migrosta kırdım biraları, elim acıdı biraz..
canımın acıması hele ki elden falan -  fazla etkilemez beni..
ama dersen ki "nothing hurts like your mouth".. o başka bir dava..

bende ise kendimi anlatmış olmanın verdiği tuhaf bir rahatlama..
anlaşılma garantisi olmasa da...

düşünüyorum..
dökülüyorum..
bitene kadar döküyorum..

bugün kendim için iki bira ve bir miktar fındık ve aşağıda yazanı yaptım:
....düşünerek gezdiğim coğrafyalara bir yenisini ekliyorum..
Nisan için aldım biletimi, Edinburgh'a gidiyorum.. zira insanın olduğu yerden ve şeyden çıkıp kalbiyle düşünebilmesi için çok gerekli bir şey, bu farklı toprak.. yani bildiğin uçmak ve konmak..
olmadık zamanlarda olmadık yerlere gitmek gibisi yok... bilmedik yollarda yürümek, dağları tepeleri aşmak.. koşmak..

bugün kendim için yıllarımı özetledim 31 dakika içinde..
senin için biraz gururdan yedim, içimden içtim biraz.. ve birkaç sigara..
mutlu oldum ve mutlu ettim bir ihtimal... kendim için bugünü yazdım bir kenara...
not düştüm altına:
gitmedi geldi.
gitmedim kaldım.

ah bir de şu anlaşılmak yok mu anlaşılmak..











kusmuk..

yani evet bu biraz ağır oldu.....

zira, zaten seni yıllardır kusmaya çalışıyorum..
yıllardır içiyorum ki kusayım...
kusayım da rahatlayayım...
galiba alkolun kana karışması gibi bir şey olmuş artık...

haklısın belki oradan bakınca şimdi..
ama...
"güven" bir ıslıkla geri gelmeyecek kadar geride..
"bencillik" var bu bu hikayede ..
biraz denge lazım bünyeye, biraz denge...

ve daha okuman gereken yazılar var...
ve daha daha daha....
az bekle.
çok değil.

PS: her post'un bir fon müziği mi olsa acaba.. mesela....




başlıyorum...

... çünkü belli ki söylediğimden ;

a. daha fazla
b. daha güzel
c. daha anlaşılır yazabiliyorum...

Ve evet her zaman olduğu gibi bunu da çoktan seçiyorum.. yoktan geliyorum, varmıyorum...

uzun zaman oldu yazmadım, ki uzun zamandır yazmak istiyordum... bir şey olsun tetiklesin beni diye.. yanımda taşıdığım bir defterim bile var, ve içindeki notlar.. ama öyle değil...

öyle böyle değil..
öyle böyle değilim..

yıllar anlatılacak kadar ve gibi değil, ancak yazılabilir.. sebepler özetlenecek gibi değil, paragraflar yeter - o da bir ihtimal - ... ne çok, ne de çok şeyler oldu sen bilmeden, sen görmeden, sen hissetmeden..

artık bir yazacağım, bir yazacağım ki...
sen ve siz ve onlar.. anlayacak..
kim olduğumu önce sen bileceksin.. bir de birkaç kişi daha..

herkesin "bir"i vardır.. bir de diğerleri... herkes bir yana "bir" bir yana..
ben de herkes değil miyim sonuçta..
hazır mısın okumaya...

biraz zaman ayırır mısın bana,
sekiz sene olmasa da..